3 günde Floransa yazımdan sonra Bolonya notlarıma hoş geldiniz.
Floransa yazımın başında da belirttiğim gibi, Bolonya’daki konaklamadan bahsedecek bir durum yok. Ama genel olarak kentte oda fiyatları yüksek; standartları düşük, neredeyse her konaklama alternatifinin tuvaletleri ortak olsa bile. Booking’i biraz talan edin derim. Yorumlara da çok kanmayın.
Bu kiremit kızılı renkli, solcu kente gelmişken mutlaka görülecek yerleri hemen isimleriyle yazıp yeme-içme önerileriyle sizleri baş başa bırakıyorum. Bu arada Bolonya, Avrupa’nın en eski üniversitesine ev sahipliği yapıyor ve tarihte pek çok önemli kişi buradan mezun olmuş durumda.
Kenti 2 tam günde bitirirsiniz. Sonra atlayıp 1 güne 2 süper şehir birden sığdırmak üzere Modena ve Parma yapabilirsiniz. Onları da aşağıya sıraladım. Hadi yine iyisiniz.
Bu arada otobüs kullanırsanız aklınızda olsun, otobüse binmeden alırsanız 1,30 euro, şoförden alırsanız 1,50 euro. Stres olmayın yani. Kontrol falan olmadı ama baktık herkes bilet alıyor, makineye mühürletiyor, biz de o kervana katıldık yorgunluk ağır basınca. Toplu taşıma pek çok İtalyan kentinde olduğu gibi “sucks”.
Turist infoda satılan şehir kartı yalanına kanmayın, tüm toplu taşıma ve müzeler dahil diyorlar, hemen Türk çevikliğiyle kafanızda hesap yapıyorsunuz, “vay, e iyiymiş” diyorsunuz ilk saniyede de o kadar müzeyi gezemeyeceksiniz bir, ikincisi toplu taşımaya da 3-4 kere binersiniz en fazla. Yani perakende bilet alsanız kent kartına vereceğiniz meblağya -doğru mu yazdım ya eki, ‘meblağa’ mı yoksa? neyse anladınız siz- mümkünü yok ulaşamazsınız ciğerim.
- Salo Biblioteque -kentin göbeğinde böylesine büyük bir kütüphane olması sizce neyin göstergesi?-
- Garisenda ve Asinelli kuleleri -İtalyan kuleleri neden eğiliyor konulu tez çalışmasına girer-
- Piazza Santa Stefano -güzel meydan, oturulası, fotoğraf çekilesi, kilisesi ziyaret edilesi-
- Canale Delle Moline -sadece Venedik’te mi kanallar var sandınız? görünce bir neşe gelecek içinize-
- Piazza Maggiore -zaten kentin göbeği-
- Basilica di San Petronio -bulunduğu meydanda zaten görmeniz gereken diğer binalar da var-
- Neptün Çeşmesi -biz oradayken tadilattaydı göremedik, bari siz görün-
- San Domenico Bazilikası -içine girmek isterseniz saatlerine mutlaka bakıp da gidin-
Caféler:
Caffé Terzi, Bolonya’daki ayaküstü kahveciler listesinde en baş sırada yer alıyor. Ödüllere doyamayan başarılı baristanın sırrı, yıllardır her gün büyük bir aşkla işinin başında olması ve her bir fincan kahve için çekilmiş kahvesini gramla ölçerek basınçlı suyla buluşturması. Yanında sunduğu mini ev yapımı lezzetler de cabası. Bir “mutlaka” gidilesi mekan.
Gamberini, Bolonya’nın en eski pastanelerinden biri. Ancak pastaneden beklediğinizin çok daha fazlasını sunuyor: kahvaltıdan akşam yemeğine, kokteyl+aperatif happy hour’ından çay saatine kadar dilediğiniz zamanda uğrayıp yorgunluk atabilirsiniz. Bizim tercihimiz limonlu tartölet ve uzun çekilmiş espresso oldu, çok da iyi oldu.
Il Caffe della Corte, akşamüstü Aperol’ü için mükemmel. Kocaman zeytinler ve cips de söylediniz mi yanına ayaklarınıza inen kara sular biraz olsun azalıyor. Wifi var.
Yemekçiler:
Cantina Bentivoglio, hem bir jazz club hem de bir nevi gastronomi dünyası. İçine girdiğiniz anda başka bir dünyaya gelmiş gibi oluyorsunuz. Duvarda çerçeveli resimler, portreler, jazz şarkıcılarının imzalı fotoğrafları, ahşap konstrüksiyonun taşla buluşmasının verdiği o vintıç ambiyans, işini severek yapan garsonlar, önce gözünüzü sonra göbüşünüzü doyuran porsiyonlar ve ağız sulandıran şarap seçenekleriyle on numara 5 yıldızı hak ediyor. Jazz konseri dinlemek isterseniz rezervasyon şart ve artı 15 yavro daha hesaba yazılıyor. Yemek için plansızsanız spontan da gidilebilir. Günün yemeklerini mutlaka sorun.
Nerede ne yesek diye düşünmeyin, Osteria Dell’Orsa’da bolonez soslu makarna yiyin gari. Menünün gerisi ehh işte. Garsonlar pek mutsuz onu da söyleyeyim baştan. Wifi yok. Kartla ödeme de yok. E ne var peki? Fiyatlar uygun denebilir. Genel olarak bayılmadık ama görmeden de geçmedik. Güzel doyarsınız ama.
Michelin Guide’da yer alan Ristorante Teresina, sadece akşam değil öğle molalarında da -12:30-14:30 arası- mideleri şenlendiren minik bir restaurant. Beklenenin aksine günlük olarak değişen öğle menülerinin fiyatları el yakmıyor. İki kişi domates soslu ızgara taze balık, adaçaylı bıldırcın yanında muazzam iyi pişmiş fırın patates, iki kadeh Chianti şarabı ve tatlı son olarak ev yapımı tiramisu söyledik. Sanırım İtalya seyaheti boyunca yediğimiz en iyi yemekti. Ve kendimize şunu sorduk: eğer bu kaşıkladığımız tiramisuysa, bugüne dek yediklerimiz neydi? Garsonumuz tek başına oradan oraya koştururken hesabı getirmeyi epey geciktirdi ama yine de servis de gayet iyiydi. Sunumlar kibar olmasına rağmen ayı gibi doyurucu.
Modena-Parma
Bir güne iki kenti sığdırır mıyız acaba derken, sabah 9:28 treniyle yola koyulduğumuz gibi çok komik bir fiyata aldığımız tren biletimizle Bolonya’dan yaklaşık 45 dakika sonra Parma’ya vardık.
Turist info noktasına uğrayıp harita mı alsak dedik sonra vazgeçip Google Maps’e bakıp yürümeye karar verdik. Zaten bir avuç kent. Toplam 2 saatte sallana sallana dolandık bitti.
Parma’da çok iyi şarküteri yersiniz dediler. Açıkçası Münih’te çok daha iyisini yiyormuşuz onu fark ettik. Yine de Gran Café’de bir şeyler atıştırdık ama ne yalan söyleyelim, hem doyurmadı hem de lezzetli sayılmazdı. Sosyete gazozu -proseccomsu gazlı beyaz şarap- içtik, o fena değildi.
Modena biletimizi Parma garında iner inmez almıştık zaar. 15:30’da bindik, 16’da vardık. Eski kente 20 dakika yürüdük. Turist infosu epey bilgi verdi bize. Prensip olarak paralı girişi olan hiçbir binaya girmedik. Onun yerine avlu, kilise ve palazzoları dolandık. Fotoğraf çektik. E hani, yollarda hiç Ferrari görmedik? Meraklısına Enzo Ferrari Müzesi’ni önerebilirim ancak vaktiniz azsa es geçebilirsiniz bizim gibi.
Sadece balzamik sirke, Ferrari, Masserati ve Lamborghini’siyle değil deri ürünleriyle meşhur olan Modena’da artizan bir deri dükkanı ararsanız Vacchetta Grassa’ya uğrayın.
La Bicicletta, üniversitenin yakınında bulunan bir gençlik kafesi. Portakallı tart ve kahveleri çok iyi gidiyor. Wi-fi var. Yorulan ayaklar için dinlendirme molası.
Neyse hiç değilse bir tane Porsche gördük, rengi de muazzamdı, ama plakası bilin bakalım neydi? Doyçland evet. Bu arada yemek için önerim olmayacak zira Modena’daki 3. saatimizin sonunda Bolonya’ya geri dönüp akşam yemeğini orada yiyelim dedik. Doğru bir tercih oldu.